Sinan KUKUL

 

 

Şehit Düştüğü Tarih: 16 Nisan 1992

 

Şehit Düştüğü Yer: İstanbul Erenköy

 

Doğduğu Tarih: 1956

 

Doğduğu Yer: Trabzon, Beşikdüzü

 

Mezar Yeri: Tonya, Trabzon

 

 

İstanbul polisinin Çiftehavuzlar, Erenköy, Üstbostancı ve Sahrayı Cedit'te 11 Devrimci Solcunun bulunduğu dört eve karşı giriştiği katliam operasyonunda, Erenköy'deki evde yanındaki yoldaşları Arif Öngel ve Şadan Öngel'le birlikte direnerek şehit düştü.

Sinan Kukul, Devrimci Sol Merkez Komitesi Üyesi, ve Anadolu ve bir kısım alan örgütlenmelerden sorumlu olan bir önder kadroydu.

 

İŞKENCELERİN, ZİNDANLARIN YILDIRAMADIĞİ BİR ÖNDER...

Trabzon/Beşikdüzülü Laz bir ailenin çocuğuydu. 1974 yılında geldiği İstanbul Teknik Üniversitesi'nde devrimci mücadeleyle tanıştı ve DEV-GENÇ mücadelesi içinde önderlik nitelikleriyle öne çıktı. 1977 başlarında o dönem DEV-GENÇ örgütlülüğünün yasal platformdaki kurumu olan İYÖD'ün (İstanbul Yüksek Öğrenim Gençlik Derneği) fiili yönetim kuruluna seçildi. İYÖD'ün kapatılmasının ardından, yasal platformdaki boşluğu doldurmak amacıyla başlatılan merkezi gençlik derneğinin kuruluş çalışmalarında yer aldı ve kurulan İst. DEV-GENÇ'in (İstanbul Devrimci Gençlik Derneği) Genel Sekreterlik görevini üstlendi.

Sinan, örgütlenmenin gelişmesi ve sağlamlaştırılması için kafa yoran, politikalar üreten, taktikler belirleyen bir yöneticiydi. Bir öğretmendi. Onun yöneticilik yaptığı dönemde DEV-GENÇ içinde tartışılan birçok konuda söylenen Kukul'la konuştum, böyle diyor.” sözleri tartışmaları sonuçlandırmaya, konuyu aydınlatmaya yeterliydi. Sinan, DEV-GENÇ'in her kademesinde militan mücadeleden kopmadı, yöneticiliği masa başında kavramadı. Okul önlerinde, sokaklarda, meydanlarda faşistlerle süren silahlı çatışmaların çoğunda onu görmek mümkündü, hem de en önünde. Devrimci Yol tasfiyeciliğine tavır alınmasında önemli görevler üstlendi.

Devrimci Yol oportünizminin teşhirinde olsun, THKP-C geleneğine uygun yeni bir yapının örgütlenmesinde olsun en fazla emek harcayanlardan biri Sinan'dı.

İşkencecilerle defalarca karşılaştı. DEV-GENÇ döneminde yurt-dernek baskınlarında, okullardaki çatışmalarda, kavgalarda defalarca gözaltına alındı ve nasıl girdiyse öyle de çıktı. 1980 yazında şüphe üzerine yoldan alındı. Üzerinde şifreli, kodlu dokümanlar ve yüklü miktarda para vardı. Dokümanların üzerinden çıktığını bile kabul diremediler. 12 Eylül sonrasında Merkez Komite üyeliğine atandı. 12 Eylül faşizmine karşı savaşını sürdürürken, Aralık 1980'de tekrar yakalandı. Bir ay boyunca gördüğü işkencelere karşın sırlarını vermedi. Bundan sonra yaklaşık 10 yıl süren uzun bir tutsaklık yaşamı başladı. Davutpaşa, Metris Askeri cezaevleri, Sağmalcılar Özel Hücre Tipi Cezaevi ve Bayrampaşa Kapalı Cezaevi'nde geçirdiği bu 10 yıllık tutsaklık yaşamı boyunca direnişin bir parçası olan Sinan yoldaş, bir örgütleyici ve yönetici olarak direniş geleneğimizin yerleşip, kökleşmesinde aktif bir misyonun sahibi oldu.

Tutsaklık yıllarını boş geçirmedi. Devrimci hareketin 12 Eylül sonrası revaçta olan sivil toplumculuğa, revizyonizme ve reformizme karşı sürdürdüğü ideolojik-politik mücadelesinde önemli görevler alan Sinan, bu mücadelenin bir parçası olan ve faşizme karşı devrim haykırışı olan “Haklıyız Kazanacağız” isimli siyasi savunmanın hazırlanmasında önemli bir rol oynadı. Savunmanın tartışılması aşamasından yazıya dökülmesine, yazımından redaksiyonuna kadar her aşamasında en fazla emek harcayan yoldaşlarımızdan biriydi.

Oligarşinin her kurum ve makamına karşı devrimci tavrı öngören anlayışın en iyi örneklerinden biri de Sinan'ın tavırlarında somutlaştı. Mahkemeler, hakimler, savcılar, generaller, işkenceciler karşısında her zaman inançlı bir devrimcinin gururuyla davrandı, konuştu ve dinletti.

2 Ocak 1990'da gerçekleştirilen özgürlük eylemiyle tutsaklığına son veren Sinan yoldaş, yeniden sıcak mücadelenin içine atıldı ve Merkez Komitesi'nde görev aldı.

Sıcaktı, sevecendi, neşeliydi, insan ilişkilerinde her zaman iknaya önem verirdi. Ama onun bu mülayim görüntüsünün altında ilkeli ve kararlı bir devrimci vardı. Onun bu görüntüsüne aldanıp da suistimal etmek isteyenler her zaman yanıldılar ve şok oldular. Çünkü onun bir de Laz damarı vardı ki, bu, mücadelenin ve örgütsel çıkarların gerektirdiği anda ortaya çıkıp, her şeyi silip süpüren, karşıdakine kaçacak yer aratan bir öfke kasırgasıydı.

“Ben düşündüğünü söylemek isteyen bir Sinan olmak isterim.” Saf, temiz yaklaşımı birçok kesimler tarafından onun hakkında spekülasyonlar yaratılmasına neden olmuştur. Bunları yapanlar gerçek anlamda Sinan'ı tanımayanlardır. O gerek yaşamı, gerekse ölümü ile onlara gereken cevabı vermiş ve basitliklerini sergilemiştir.

6.3.1986 tarihinde 2 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesi'ne verilen “Faşizmin Zindanlarında 6 Yıllık Onur ve Siyasi Kimlik Mücadelemiz” başlıklı dilekçede şöyle diyordu: “Birçok arkadaşımız öldü, birçoğu sakat kaldı. (...) Ancak bundan yakınmıyoruz. Ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bu bedellerin gerekli olduğunu biliyoruz. İnsani değerleri koruma ve emekçi halklarımızın (...) mücadelesini zafere ulaştırmadaki kararlı uğraşımız, şanlı direnişimiz, geleceğin özgür ve demokratik Türkiye'sini muştulayan gücümüz, övünç ve gurur kaynağımızdır.” Sinan yoldaş ödediğimiz ve ödeyeceğimiz bedellerin bilincinde olan bir devrimci önder olarak, 16 Nisan gecesi faşizmin katiller sürüsüne örgütümüzün mücadele ve devrim şiarlarını haykırarak şehit düştü. Faşizmin suratına bir şamar gibi inen direnişiyle gücümüze güç katan Sinan yoldaş övünç ve gurur kaynaklarımızdan biri olarak devrim tarihimizde layık olduğu yeri alacaktır. DEVRİMCİ SOL ŞİMDİ DAHA GÜÇLÜ. RAHAT UYU SİNAN YOLDAŞ... YERİNİ ALACAK ONLARCA YOLDAŞIN VAR...

 

(Yukarıdaki bilgiler, Haziran Yayınevi tarafından yayınlanan “Bayrağımız Ülkenin Her Tarafında Dalgalanacak” broşüründen alınmıştır.)

 

 

Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin...

 

17 Nisan Direnişi:

 

Yoldaşları, yakınları Sinan Kukul’u Anlatıyor:

 

Geri